User Review
( vote)Başlangıç Noktası
Kısa öykü: Başlangıç Noktası
Gözlerimi kapamak iyi geldi. Beni yoran uzun yolculuklar değil de uyuyamamaktı. Yoksa seviyorum demir kafesin içinde kimilerinin başka yerlere, kimilerinin de kendisine yolculuk yapmasına tanık olmayı. Son anda ineceği Taş Dudak İstasyonu’na geldiğini anlayıp apar topar inen yaşlı adam, anlattığı aşk hikâyelerini gerçekten yaşamış mıydı?
Karşı koltukta ana kucağında gibi uyuyan genç adama baktıkça, imrenmiyor âdeta kıskanıyordum. Sayıklarken sarf ettiği kelimeleri bulmaca niyetine çözme oyunum uyanınca bitti. Kalabalığın soluğu, hikâyesi, uğultusu, neşesi Deli Çiçek Garı’nda inince, sessizlikle birlikte serinlik de bize kaldı. Kollarımı olabildiğince kendime sardım. Belki yol arkadaşım da üşümüştür diye kalktım, dizinde duran ceketini üstüne örttüm. Kımıldandı ama uyanmadı.
Çaprazımdaki boş koltuğa geçtim. İnen yolcuların el izleri camı iyice kirletmişti. Aldırmadım. Yüzümü camdaki bulanık görüntüme dayadım. Karaltıların arasından kesik, düz çizgiler halinde yansıyan ay, dilim dilim kesiyordu treni. Bir an öbür koltuklara da sırayla oturmayı düşündüm. Oralardan bakınca, başka neler görünürdü kim bilir? Yapmadım. Son on dakika diyordu saatim. On dakika sonra, iç sevincimi alıp götüren, yıllarca tek bir sıcak öpücüğün etkisinde ve izinde yaşamışlığım son bulacak. Ve belki bir daha yolculuğa çıkmayacağım. Hem ona hem kendime ulaşmış olacağım.
Saymadım kaç istasyon sonra, kalkıp kendi yerime oturdum. Yol arkadaşım uyandı. Ayakkabılarını giydi. Sağını solunu düzeltti. Başını, boynunu, kollarını, belini evirdi çevirdi, gerindi. Tatilden yeni dönmüş gibi dinç görünüyordu. Gülümsedi. Belli ki sonucunu kesin bildiği mutlu bir son bekliyordu onu. Beni ise yıllarca biriktirdiğim aynı soru ve değişmiş olabilecek nice cevap…
Yol arkadaşım eşyalarını toparlarken bir yandan da rüyasını anlatıyordu. Başını kaçırdığım rüyası, pırıl pırıl tastaki berrak suyu boşa harcamanın üzüntüsünü derinden hissedişiyle bitiyordu. “Rüyadaki her şey sensindir, tas da su da; uyarıcı bir rüyaya benziyor” dedim. Uzatmadım, o da… Eskiden olsa saatlerce yorumlardım. Rüyayla gerçeğin karıştığı yerlerden uyanmaya giden birisi olarak, çok bile konuşmuştum.
Kulaklarımızı yırtan fren sesi Gül Döken İstasyonu’na geldiğimizi söylüyordu. Pencerenin dışında görünmeye başlayan kalabalığın içinde renkli giyimli gençler, bahar esintisi gibiydiler. Ellerim cebimde indim. İstasyonun güçlü aydınlatması gözümü aldı. Demir vagon daha sıcakmış. Hem zafer duygusu hem de derin korkuyla ellerimi birbirine sürttüm. Hissettiğim sıcaklık mı yoksa bir uyuşma mıydı hâlâ bilmiyorum. Ardımdan yol arkadaşım indi. Hafifti. Uçtu sanki. Yol arkadaşım vedalaşmak için bana sarılırken diğer elini sallıyordu. Elini karşılayanı göremedim. Beklenen ile bekleyen, birbirlerini kalabalık demeden seçebiliyordu demek. Yanağına tek öpücük kondurdum. Ayrıldık.
Cebimde güvercin taşıyormuşcasına kalp atışını hissettiğim mektubu, yine aynı özenle açtım. Mektubun sonuna küçücük yazılmış telefon numarasını aradım. Fısıltıyla konuşan sesi, açar açmaz “geliyorum” dedi. Sesiyle tüm düşüncelerim âdeta ışığa tutulmuştu. Çıplakmışım gibi hissettim bir an. Herkesin bildiğini bir ben bilmiyormuşum gibi geldi. Düşünmekten konuşamıyordum. “Bekleniyorsun” diyecektim oysa. Kapattık.
Çıkış kapısına doğru yürürken, kompartımanlardan raflara yerleştirmeye çalıştıkları eşyaların sesi geliyordu. Belli ki bizim yarısında bıraktığımız yolun, yeni yolcularıydı onlar.
Tren gitmiş, görevliler kaybolmuş, ışıklar azalmıştı, istasyonun küçük, bakımsız bahçesine çıktığımda. Gölgesinde dikildiğim çam ağacının yaprakları, diken olup batıyordu bekledikçe. Acabalar savaşıma bir de bu eklenmişti. Yeldeğirmenlerim durma saldır diyor, kalbim ağzıma geliyor, soğuk savaşın sıcak terleri dökülüyordu. O, dünyaya çakılan dağ çivileri gibi, derin bir izdi bende. Dağlardan inecek diplerden yükselecektik. İzimiz izimize karışacaktı. Çivi çiviyi sökmeyecekti. Düşüncelerden ibaret kocaman bir orduya dönüşüyordum.
Tam bu karışıklıkta bir fısıltı duydum! “Geldim” dedi. Adımı kullanmadı. Adsız kahramanı olarak kalmışım demek ki. “Ben de” dedim. Tokalaşırken ellerimizin çıkardığı sesten de kısıktı, “hoş geldin” demelerimiz. Onu tutan her neyse hâlâ tutuyor gibiydi. Tuttum kolunu. Kaçamak cevaba yer yoktu bugün. Öptüm. Öptü. Soğumuşuz.
Fotoğraflar : GözMakinası
Diğer Edebi Eserler
https://nehissettinseo.com/edebiyat/
Ne Hissettiniz?
Ömür çalmayan kısa hem de son derece kısa öyküleri severim. Bu belki şiir kökünden beslendiğim, hissettiğim, düşündüğüm ve yazdığım içindir. Başlangıç Noktası kısa buna karşılık içinizde uzun konulara kök salacak bir öykü diye düşünüyorum. Sizler ne hissettiniz? aşağıdaki yoruma yazarsanız sevinirim. Teşekkür ederim.
Başlangıç Noktası ‘nı Paylaşır mısınız?
Yandaki/aşağıdaki butonları kullanabilirsiniz?
Bu sayfa 22.06.2020 tarihinde güncellenmiştir.
Tren, yolculuk ve menzildeki bekleyen hikâyeyi besleyen güzel kavramlar. Yolcu/beklenenin ise yolculuğu baska birine değil daha çok kendine yaptığını hissettim. Hikayenin sade dili kısa kurgusu gayet başarılı ve isabetli olmuş.
Burak, öncelikle okumanız, sonrasında hissettiğinizi iletmeniz, kısalığı beğenişinizden mutluluk duydum. En önemsediğim şey -zaman- ve bu nedenle özlü, uzatmayan, tekrarlamayan, sonsuz kurgu arenasına kimsenin zamanını çalarak yolculuk ettirmeyen satırlara imza atabilmek. Öykü linkini, okumasını istediğiniz dostlarınıza iletirseniz de sevinirim. Teşekkür ederim.
Yorum Ekle